Javascript is currently disabled. This site requires Javascript to function correctly. Please enable Javascript in your browser!

ATATÜRK’ÜN EĞİRDİR’E GELİŞİNİN TARİHÇESİ

Anasayfaya Dön

ATATÜRK’ÜN EĞİRDİR’E GELİŞİNİN TARİHÇESİ

 ATATÜRK’ÜN  EĞİRDİR’E  GELİŞİNİN   TARİHÇESİ

 GİRİŞ

 

Coğrafya yönüyle benzeri bulunmayan şirin belde Eğirdir’in kuruluş tarihinin çok eskilere dayandığını her Eğirdirli bilir. Yaşı bir hayli ilerlemiş bu yerleşim kentinin başından birçok olayların geçtiği unutulmamalıdır. Eğirdir, yaşadıkları ile dikkat çekici bir beldedir. Lidyalılardan tutun da İonyalılara kadar varan derin bir tarih yelpazesi içinde yer alır.

Yakın tarihimizde de değişik olaylara tanıklık etmiş bir beldenin yaşadıklarını anlatmak pek kolay değildir. Hele elinizde güçlü belgeler olmadığı sürece işiniz bir hayli zordur. Yazılı belgelerin olmayışı, çapraz sorgulama sistemini dışarıda bıraktığı için elinizdekilerle veya yaşayan kişilerle yetinmek zorunda kalırsınız. Demek istediğimiz şudur ki Eğirdir için yazılacak çok malzeme var. Önemli olan Eğirdir’in tarihi araştırmasını yapacak kişilerin ortaya çıkmasıdır.

Bundan iki önceki yazımda “Eğirdir Elmacılığının Tarihçesi”ni yazmış ve Eğirdir halkını aydınlatmayı hedeflemiş, tarihe Eğirdir Elmacılığını not düşmüştüm(1). Bu yazının ardından Atatürk’ün manevi kızlarından Prof. Afet İnan’ın Eğirdir’e geliş tarihçesini sizlere sunmuştum(2). Şimdi ise Atatürk’ün güzel ilçemiz Eğirdir’e geliş tarihçesini ele alacağım. Böylece geleceğe bir belge daha bırakmanın onurunu yaşayacağım.

EĞİRDİR’E  HAREKET

06 Mart 1930, Atatürk’ün Eğirdir’e geliş tarihidir. Geliş saati ise gece yarısını geçen zaman dilimine ait. Kesin olmamakla beraber, 4 Mart 1986 tarihli Mustafa Kılkırdoğlu imzalı başyazıya göre, gece saat 2.30, 2.45 veya 3.02’de Atatürk’ü taşıyan Beyaz Tren, Eğirdir demir köprüsünün üzerinden Eğirdir istasyonuna girmiştir. Gece yarısı Eğirdir, o tarih aydınlığına göre zifiri karanlıktır. Çünkü Eğirdir, ülkenin birçok yeri gibi elektriksizdir. Aydınlanma evlerde gaz lambaları ile mümkün olmaktadır. Sokaklar ise karanlığın göbeğinde ıssızlığa gömülüdür. Gece sokağa çıkmak ancak el fenerleri ile mümkündür. Şimdiki gençler bilmelidir ki 1930’lu yıllarda ülkenin yüzde sekseninde aydınlanma, gaz lambaları ve el fenerleri iledir. Geceleri karanlığa teslim olmayı kabullenmiş Eğirdir istasyonunu o gün de birkaç fener aydınlatıyordu kuşkusuz. Atatürk belki de başını beyaz trenin penceresinden çıkardığında istasyonun cılız fenerlerinin aydınlığından başka bir şey görmemiştir. Ama uzun bir geceden sonra yerini güneşin aydınlığına terk eden Eğirdir’in ortaya çıkan güzelliği herkesi şaşırtacaktır. Bu güzellik Atatürk’e,”Ne hoş manzara!..” dedirtecektir.

Geçekten de Eğirdir 1930’larda el değmemiş bir doğa harikası olarak Isparta’nın kıskançlığını üzerine çekecek güzellikte küçük, şirin bir beldedir. 13.yy.da ünlü gezginci, İbni Batuta orman içinde kalan göle hayranlığını, takdir dolu sözlerle dile getirmiştir(3). Eğirdir, boşuna Hamitoğulları’nın başkenti olmamıştır.

DEĞİŞİK  GÖRÜŞLER  VE SORULAR

Her 6 Mart, Eğirdir’de Atatürk’ün “Eğirdir’e Geliş Günü” olarak kutlanır. Bu anlamda düzenlenen törenlerde belli kalıplar dışına çıkılmadığı görülmektedir. Atatürk Eğirdire niçin geldi? Yoksa başka bir yere gidiyordu da yolu Eğirdir’e mi düştü? Yol, Eğirdir’e düştü ise nedeni ne? Gece yarısı Atatürk’ün küçük bir yerde, küçük bir istasyonda ne işi var? Atatürk Eğirdir için gelmişse neden Eğirdir içine girmedi?  Eğirdir yetkilileri ile ne görüştü? Atatürk’ün hastalığından dolayı göl havasını teneffüs etmesi gerektiği için Eğirdir’e geldiği sözleri ne kadar doğru? Bu konuda bir belge var mı? Daha da vahim bir değerlendirme olan ”Atatürk korktuğu için merkeze inmemiştir.” sözünü kim söyledi ve bu bunu söyleyen bu yargıya nereden vardı? Bu ve buna benzer soruların hepsinin bir belgeye dayanması gerekmez mi?

Bu yazı serisi, işte bu sorulara açıklık getirerek şimdiye değin süregelen kafa bulanıklığını da ortadan kaldıracağı için önemlidir.

İZMİR’DEKİ    DÜĞÜN

Atatürk’ün Eğirdir’e gelişini yakalamak için 01 Mart 1930 tarihine gitmek gerekiyor. Gideceğimiz yer ise İzmir. Neden İzmir? İnternette bir resim var; bu resim neden İzmir’e uzandığımızın kanıtı. Mareşal Fevzi Çakmak’ın kızının düğünü İzmir’de yapılacaktır ve düğün tarihi de 01 Mart 1930 akşamı idi. Resimde düğünün saati verilmemiş ama bir başka resim düğünün akşam saatinde olduğunu gösteriyor. Atatürk ve yanında manevi kızı Afet İnan olduğu halde, ışıklar altında İzmir Karşıyaka Kulübüne giriyorlar. Arkalarında da korumaları… Düğün resminde Atatürk, fraklı giysisi ile ortada yer alırken Mareşal Fevzi Çakmak, üniformalı haliyle Atatürk’ün solunda bulunuyordu. Sağında ise beyazlar içinde gelin... Fevzi Çakmak’ın önünde Afet İnan…

Atatürk’ün Eğirdir’e geliş tarihi ise 06 Mart 1930; saat, gece yarısı 2.30. Düğünden sonra 6 Marta kadar geçen zaman içinde Atatürk nerede ne yaptı; onu bilmiyoruz. Zaten bu yazının amacı da o değil. Bu taraf ayrı bir inceleme alanıdır ki bu kısım tarihçilerle ilgili bir konudur. Atatürk 05 Mart 1930 tarihinde Beyaz Trenine binerek Denizli üzerinden Isparta’ya ve Burdur’a geçip oradan Antalya’ya gidecekti. Bu gezi, bir yurt gezisi niteliğindeydi.

ATATÜRK RAHATSIZLANIYOR

05 Martta yurdunun diğer yerlerini görme heyecanı ile dolu Ata’yı bağrına basan Beyaz Tren iki vagonunu arkasına alarak havayı yararcasına Ege’den ayrılıp Denizli’ye doğru yola çıktı.

Uzun ve yorucu bir yolculuk sonucu taşıdığı son derece değerli konuğunu Afyon iline bağlı Dinar ilçesi Sütlaç istasyonuna kadar getiren tren bu istasyonda durdu. Isparta’nın Kuleönü istasyonuna çok az kalmıştı. Bu yolculukta manevi kızı Afet İnan, İçişleri Bakanı Şükrü Kaya, Ordu Müfettişi Fahrettin Altay Paşa, Emniyet Genel Müdürü Şükrü Sökmensüer, Prof. Dr. İsmail Hakkı Uzunçarşılı yaverlerinden oluşan bir ekip vardı(4).Sütlaç’a gece yarısı ulaşan trende beklenmedik hareketler başladı. Trende bulunanlar önce ne olduğunu anlayamadılar. Çünkü bu hareketlenmede bir heyecan, bir telaş vardı. Refakatçi doktorlar ikinci vagonda bulunan Atatürk’ün yanına girip girip çıkıyorlardı. Trenin personelini de bir merak sarmıştı. Ne oluyordu? Yılların ve amansız savaşların, mermilerin, bombaların, topların saf dışı edemediği Ata’ya ne oluyordu? Herkesin yüzü kireç gibiydi. Ulusunu düşmandan kurtarmak için sağlığını hiçe sayarak uyumadan gece ve gündüz görev başında bulunan Ata’nın sağlığı cephelerde bozulmuştu. Atatürk, o zaman da doktorların önerilerini dinlememişti. Yoksa o uykusuz günlerden kalan rahatsızlık Atatürk’ü bu zamanda,  bu trende mi yakalamıştı? Neyse ki korkulan olmadı. Atayı hafif bir nefes darlığı basmıştı. Doktorların önerisi ise Eğirdir Gölü oldu. Göl havasının Ata’ya iyi geleceği kararına varan doktorlar, Ata’yı da ikna ederek, trenin yönünü Eğirdir’e çevirdiler.

Rahatsızlık konusunda bilgisine başvurduğumuz ve Isparta tarihi ile yakından ilgilenen Emekli Edebiyat Öğretmeni Sümer Şenol Bey, Atatürk’ün rahatsızlığı için şunları söyledi:”Ülkemizin kurucusu eşsiz önder Atatürk, İzmir’den yola çıktığında bir rahatsızlığı yoktu. Ancak Sütlaç istasyonuna gelirken nefes darlığından şikayet etti. Doktorlar hemen müdahale ettiler ama önemli bir şey bulamadılar. Fakat Ata’nın rahatsızım demesi üzerine bir hava değişiminin yararlı olacağını düşünerek havadar bir yer aradılar. Yakınlarda böyle bir yer vardı ve orası da Eğirdir Gölü idi.”

Araştırmacı biri olarak Sayın Sümer Şenol Bey’den bu değerli bilgiyi aldıktan sonra yine bilgisine güven duyduğum, halen Isparta Atatürkçü Düşünce Derneği Başkanı ve aynı zamanda Cumhuriyet Tarihi Öğretmeni Mahmut Özyürek’e de aynı konuyu sordum. O da nefes darlığı nedeniyle Eğirdir’e gitme kararının çıktığını söyledi.

Bu arada, Isparta karşılama heyetinde ayrı bir tedirginlik vardı. Isparta Kuleönü istasyonuna çok az kala tren neden Sütlaç istasyonunda uzun süre kalmıştı? O tarihlerde şimdiki gibi iletişim araçları yoktu ki hemen durum öğrenilsin. Hele Kuleönü gibi şehir merkezine on iki kilometre uzak bir yerde ne yapılabilir ki?.. İstasyon arası ilişki maniple yolu ile görüşülüyordu ama ne olduğunu kimse bilmiyordu. Kurtuluş Savaşı’nda, Isparta’da üstün çalışmalar yaparak Isparta’yı düşmana karşı örgütleyen ve sonradan Isparta milletvekili olan Hafız İbrahim Demiralay ve ekibi Kuleönü’nde merak içinde kalmıştı.

Neyse ki mutlu haber çok gecikmedi; Sütlaç’ta uzun süre bekleyip de herkesi üzen Beyaz Tren, yine havayı yarıp taşıdığı emaneti istediği yere götürmek üzere dumanlarını çıkararak hareket etmişti. Gecenin zifiri karanlığında yol alan trenin ikinci vagonunda bulunan Atatürk, biraz rahatlamış, yatağına uzanmıştı. Gözlerini tavana dikmiş olan Atatürk, odasını aydınlatan ölgün ışığın sisi altında çok eskilere gitmişti. Çocukluk günlerindeki yoksulluktan, cephelerdeki ölüm kalım mücadelesinden, yoktan var edilen bir devletin atılan temellerinden geçen uzun bir yolculuğa gezi yaptı. Ata’nın bu yorucu ve uzun yolculuğuna yalnız tavandaki ölgün ışık ile demir rayların çıkardığı ritimli sesler eşlik ediyordu. Peşini hiç bırakmayan hastalıklarını düşündü. Çünkü bu nefes darlığı sıkıntısı onu eskilere taşırken cephelerde uykusuz geçen soğuk gecelerde kaptığı hastalıkları düşündü. Çanakkale’nin soğuk kış günlerinde rahatsızlanan böbrekleri; attan düşüp kırdığı kaburga kemikleri aklına geldi. Elini ister istemez kaburga kemiklerine götürdü ve onları bedeninin bir parçası olması nedeniyle sevgi ile hafifçe okşadı. Çanakkale Savaşları’nda kalbine isabet eden bir şarapnel parçasından iç cebindeki bir saatin ölümle mücadelesini anımsadı. Bu yüzden yüzü hafifçe buruştu ama o günler artık geride kalmıştı. Herhalde bu nefes sıkıntısı da onların bir sonucu olsa gerekti. Aldırmadı; çünkü hayattaydı ve yapacak çok işler vardı.

ATATÜRK   EĞİRDİR’DE

Herkes, gecenin karanlığında derin uyku içindeyken Beyaz Tren, karanlığa aldırış etmeden demir rayların üzerinden kayarak yoluna devam ediyordu. Dinar’ı, Keçiborlu’yu geride bırakan tren Gümüşgün istasyonuna geldi. Eğirdir’e çok az kalmıştı. Bu arada geçmek bilmeyen saatler kimseyi dinlemeden ağır ağır işliyordu. 6 Mart 1986 tarihli Demokrat Eğirdir gazetesinin başyazısında Kılkırdoğlu Mustafa Kurtay, Beyaz Trenin saat 2.45’te Eğirdir istasyonuna geldiğini yazar.

Eğirdir’e gelen Beyaz Tren, yorgunluğunu karanlık geceye bırakarak derin bir uykuya dalar. Cılız ışıkların aydınlattığı istasyonda sessizlik karanlıkla birleşir. Güneşin doğması uzak değildir. Ancak mart ayının soğuğu kimseyi dışarıya çıkarmaz. Gölden gelen göl soğuğu ile birleşen karanlıktaki Eğirdir, derin bir uykunun içindedir. Artık her şey sabaha gebedir.

Güneş doğduğu yerden yükseğe çıkarken Eğirdir’in içinde bir koşuşma başladı. Belediye Başkanı Süleyman Sukûtî Yiğitbaşı ve Başkan Vekili Hatip Hüseyin Uzun ve Cumhuriyet Halk Partisi Başkanı Ali Çelik sağa sola emirler yağdırıyorlardı. Çünkü Atatürk’ün Eğirdir’e geldiği haberi alınmıştı ve Beyaz Tren, Altınkum istasyonunda bekliyordu. Haberi duyan, belediye binasının önünde toplanmaya başladı. Küçüklü büyüklü onlarca kişi Ulu Önder Atatürk’ü görmek için istasyona koşuyordu. Koşuyordu; çünkü Eğirdir gibi ulaşım yönünden, o zamanlar için, sapa bir yere Atatürk’ün  gelmesi olağanüstü bir durumdu. Belediye Başkanı Süleyman Sukûti Yiğitbaşı ve arkadaşları Atatürk’e eli boş gitmek istemediler. Canada’yı Atatürk’e armağan etmeyi düşündüler ve bu fikirde karar kıldılar. Hemen Canada’nın Ata’ya verilme beratı yazıldı. Beratı cebine koyan heyet istasyonun yolunu tuttu.

Atatürk derin bir uykuda iken sabah saatlerinde başlayan hareketli durum dalga dalga Eğirdir’in dar sokaklarını geride bırakarak sundurmalı evlerin cumbalı pencerelerinden içeri dalıyordu. Aklı eren küçüklü büyüklü herkes yataklarından fırlamıştı. Yetişkinler için bu haber tam anlamıyla beklenmedik bir haberdi. Beklenmedik bir durumdu Atatürk’ün Eğirdir’e gelmesi. Halk büyük bir coşkunluk duygusuna kapılmıştı. Çünkü Eğirdir Kurtuluş Savaşı sırasında, vatanın her karış toprağı gibi üzerine düşen görevi yerine getirmişti. Eli sapan tutan ve evine bakmak için toprağı ekmek edinmiş Eğirdir gençleri vatanı kurtarmak için cepheye koşmuştu.

Eğirdirli Öğretmen İbrahim Ethem Kartal bu iş için başı çekenlerden biriydi. O biliyordu ki eli kalem tutan biri öne çıkarsa arkasından gelenler çok olurdu. Nitekim de öyle oldu. Eğirdir gençleri Öğretmen İbrahim Ethem Kartal’ı izlediler. Eğirdir’de oluşturulan “Mücahitler Grubu” Kurtuluş Savaşına katılarak Ege bölgesinde Yunanlılarla amansız bir mücadeleye girdi. Çoğu bu topraklar için toprağa düşerek şehit oldu. Savaştan çok azı Eğirdir’e dönebildi. Ama bugün bile Eğirdir’de yetişen her ağaç ve üzerindeki yaprağı,  meyvesi, onların bedenleriyle beslenerek günümüze onlardan birer anı olarak heybetleriyle her güne ve her Eğirdirliye selam vermektedir.

 

Ayrıca Eğirdir, işgal edilen topraklarda orduya cephane yetiştirmek için bir ”Bahriye Müfrezesi” kurarak Eğirdir Gölü üzerinden Afyon’a silah sevkiyatını gerçekleştirmesi bakımından da çok önemli bir görevi yerine getirmiştir. Bu konuda tarih araştırmacısı Recep Bozkurt’un “Ulusal Kurtuluş Savaşında Eğirdir” konulu çalışması dikkate değer bir çalışmadır(5). Yunanlılar tarafından tutulan yollardan Anadolu’nun içlerine asker ve cephane sevk etmek çok zordu. Bu yüzden işgal bölgesinin dışında gözden uzak yerlerden sevkiyatların yapılması gerçekleştiriliyordu. Eğirdir gözden uzak bir yerdi ve göl yolu ile Afyon’da konuşlanmış olan Birinci Orduya mühimmat ve asker sevki çok kolaydı. Düşman bu yoldan sevkiyat yapılacağını hiç düşünmemişti. Bu nedenle Eğirdir, Kurtuluş Savaşı sırasında gizli bir güç gibi çalıştı. Dolayısıyla Eğirdirli, Kurtuluş Savaşı boyunca, 222 gün durmadan, gece gündüz demeden ordusuna yardım etti.

İşte böyle bir yere, yıllar sonra Kurtuluş Savaşı’nın Türk ve dünya tarihine geçmiş komutanı,1930 yılında Cumhurbaşkanı Atatürk Eğirdir’e gelmişti. Eğirdir böyle bir şerefe nail olmayı çoktan hak etmişti. Atatürk’ü, bir tesadüf de olsa, görmesi,  bağrına basması, elini tutması, engin mavi gözlerinde yapılan mücadelenin yorgunluğunu görmesi onun da hakkıydı.

Böylesi duygularla çoluk çocuk, yaşlı, genç; kız, erkek bütün Eğirdirli, mart ayının sabah soğuğuna aldırmadan istasyona koştu. İstasyon mahşer gününe dönmüştü. Herkesin yüzünde bir mutluluk, herkesin gözünde bir sevinç vardı. Atatürk, kapıyı veya pencereyi açacak, gül yüzünü gösterecek. Eğirdirli bu gül yüze bakıp Isparta gülünün ciğerleri dolduran eşsiz kokusunu hissederek Ata’yı gözüne ve kafasına nakşedecekti. Meraklı gözler iki vagonlu beyaz terene, hangi kapı, hangi pencere açılacak diye bakıyordu. İlk gören kim olacaktı ki, “ İşte Atatürk!..” diye bağıracak ve ilk gören olma şerefine nail olacaktı.

Beyaz Trenin içinde görülen hareketlerde bir değişiklik başladı. Eğirdirli anladı ki Atatürk geliyordu. Nitekim ikinci vagonun istasyona bakan pencerelerinin birinde başların biri gidiyor biri geliyordu. Pencere nihayet açıldı ve Atatürk göründü. Eğirdirlinin hepsi Atatürk’ü aynı anda gördüğü için ilk görme şerefi hepsine ait oldu. Atatürk, tatlı bir tebessümle pencereye geldi ve bir millete, millet olduğunu kazandıran öpülesi ellerini pencerenin kenarına koydu. Baktı ki istasyon boydan boya Eğirdirli ile dolmuş. Mavi gözlerini topluluğa çeviren büyük önder Atatürk, sağ elini kaldırıp gelenleri içtenlikle selamladı. Gözleri herkesin gözü ile birleşirken yüreklerden akan, minnet duygusunu da barındıran sevgi toplanıp bir yerde buluştu. O anda herkes Atatürk, Atatürk de herkes oldu. Savaşta halkı ile bir bütün olan Atatürk burada da Eğirdirli ile tek yürek, tek beden olmuştu. Buna Eğirdir’in gölü, Demir Köprü’sü, dağı, taşı, ağacı, otu; güneşi, bulutu şahit olmuştu. Ne mutluydu ki Eğirdir Ata’sı ile buluşmuştu.

VAGONUN   PENCERESİNDE    ATATÜRK

Bu görkemli buluşmaya tanıklık eden deneğimiz (Çömez) Mehmet Barlas (d.1923-ö.2003), 1930 tarihinde yedi yaşında ve Zafer İlköğretim Okulu birinci sınıf öğrencisidir. Herkes istasyona Atatürk’ü görmeye giderken büyüklerinin peşine o da takılmış ve istasyona gitmiş okula gitmek yerine. O günü şöyle anlatıyor:

“Küçük bir çocuktum. Büyüklerim bana evdeki resimleri göstererek Ata’yı tanıtmışlardı. O yaşta Atatürk’ü resimlerinden tanıyordum. Sabahleyin okul için kalktığımda evin içinde farklı bir telaşın olduğun fark ettim. Hep Atatürk’ten bahsediyorlardı. Atatürk’ün Eğirdir’e geldiğinden söz ediyorlardı. Küçük yaşıma rağmen, Atatürk sevgisi ile büyütüldüğümüzden dolayı, Ata’yı görme isteği bende de doğmuştu. Büyüklerimle beraber ben de istasyona gittim. Sanki bütün Eğirdir yola çıkmıştı. İstasyona vardık. Orası da çok kalabalıktı. İki vagonlu beyaz bir tren vardı. Bekledik. Neden sonra pencerelerden biri açıldı ve tıpkı resimlerdeki gibi biri pencereye çıktı. Bu, Atatürk’tü. Bize gülen bir yüzle el salladı. Hep beraber “Atatürk!.. Atatürk!..” diye bağırdık. Daha sonra gözlerini bizden ayırarak dağlara baktı ve biraz sonra da pencereden çekildi. Bir daha da pencereye çıkmadı. Hepsi bu kadar.”

Ata’nın Eğirdir’e gelişini gören sadece bir kişi değildi elbette. Araştırmalarımı sürdürdüm. Yaşlı kişilerden çok isim verdiler. Hepsi ile görüştüm ama hiçbiri Ata’yı karşılamaya gitmemişti. Fakat Ata’nın Eğirdir’e gelişini duymuşlardı. Bir sohbet sırasında Şevval Konfeksiyon’un sahibi Şevval Yaşar Bey, “Bâşân Memedi derler bir yaşlı kişi daha vardır. Bir de ona soralım.” dedi. Kişiyi bulduk. Bağlar Bülbül durağına yakın bir yerde oturan 1922 doğumlu Mehmet Özbaş ile konuştum. Gerçekten Ata’yı görmüş.

“Atatürk’ü istasyonda gördüm. Mahşeri bir kalabalık vardı. Eğirdir’in hepsi ordaydı. Sabahın er saatlerinde istasyondaydık. Atatürk arka vagonda bir pencerede göründü. Ellerini pencereye koydu. Hepimize şöyle bir baktı. Sağ elini kaldırıp salladı. Atatürk bizi selamlamıştı. Saat kaçtı bilmiyorum. Orada epey durduk. Daha sonra beyaz renkli tren hareket etti ve istasyonu terk etti. Biz, birçok çocuk trenin arkasından koştuk.”

Bağlar’da oturan Mehmet Özbaş’ın söylediklerini Avukat Halil Özkan (rahmetli) da doğruluyor. Avukat Halil Özkan’ı, Eğirdir Kaynak Eczanesinde dinleyen Kılkırdoğlu Mustafa Kurtay, 08 Mart 1988 tarihli başyazısında şöyle anlatıyor:

“Sayın hemşehrimiz Avukat Halil Özkan, kendisiyle birlikte talebe arkadaşlarının, onun, treni ile ayrılışları sırasında istasyon üzerindeki sırtlara ve tepelere tırmanışlarını, selamlayış ve uğurlayışlarını Kaynak Eczahanesindeki sohbetimizde anlattığı zaman öylesine hislenmiştim ki… Bu tarihi geliş bütün Eğirdir halkını ayağa kaldırmış, Isparta’dan gelen karşılayıcılarla birlikte istasyonu doldurmuşlardı.”

Yukarıdaki deneklerden de anlaşılacağı gibi Eğirdir istasyonu tarihinde görülmemiş bir kalabalığa ev sahipliği yapıyordu. İstasyonu dolduranlar yalnızca Eğirdirliler değildir. Isparta’dan da kalabalık bir grup gelmişti. Burada Isparta valisi Ekrem Bey, Isparta Milletvekili Hafız İbrahim (Demiralay), Isparta Belediye Başkanı Mustafa Hilmi (Çakmakçı) ve çok sayıda Ispartalı, istasyondaki kalabalığı dolduranlar arasındaydı. Bunlardan adları yazılı olan kişiler trene binerek Atatürk ile bizzat görüşmüşlerdir. Çünkü bu kişiler Isparta heyetini oluşturuyorlardı. Ayrıca Isparta Milletvekili Hafız İbrahim Demiralay, Kurtuluş Savaşı sırasında Isparta’yı örgütleyen çok önemli bir isimdi. Atatürk’ün onu görmemesi mümkün değildir.

Atatürk’ün huzuruna Eğirdir heyeti de çıkmıştır. O dönemin Eğirdir Belediye Başkanı Süleyman Sukuti Yiğitbaşı ve Başkanvekili Hatip Hüseyin Uzun, içleri heyecan dolu olarak Atatürk’ün karşısına çıktı.  İkisinin de yüreği az daha bu heyecanı kaldıramayacaktı. Yürekler, öylesine çarpıyordu ki neredeyse yerinden çıkıp Ata’nın kucağına düşecekti. Başları döndü; düşecek gibi oldular ama kendilerini çabuk topladılar. Saygıyla önünde eğildiler. Ne konuştuklarını bilmiyoruz. Çünkü böyle bir anıyı tarihe bırakacak, konuşulanları ölümsüzleştirecek bir yazıya veya tanığa rastlayamadım. Ne yazık!...

Ancak Eğirdir Belediye Başkanı Yiğitbaşı’nın Atatürk için hazırlanan Canada’nın tapusunu verdiğini biliyoruz. Atatürk, Canada’nın beratını memnuniyetle almıştır.

ISPARTA’YA     HAREKET

Saat 10.30’u gösterdiğinde Beyaz Tren, değerli yolcusunu Kuleönü’ne götürmek üzere hareket etti. Çünkü Atatürk’ün ana programında Isparta, Burdur ve Antalya vardı. Eğirdir, program dışı gerçekleşen bir durumdu. Eğirdirli uzaklaşan trenin ardından koştu. Çocuklar Demir Köprü’ye doğru koşmaya başladı. Onu karşılamaya, istasyona koşan Eğirdirli şimdi onu uğurluyordu. Hem de istasyonun tepelerine, dağlarına, Miskinler Yokuşu’na doğru koşarak…

Herkesin gözü Beyaz Tren’in üzerindeydi. Ata’sını alan tren ağır ağır Demir Köprü’ye tırmanırken Eğirdir Gölü, gözü yaşlı bir şekilde sessiz kalmış, manzarası ile Ata’ya hoş görünme eylemini hâlâ sürdürüyordu. Tren, yokuş yukarı çıkarken biraz zorlanmış ve iyice ağırlaşmıştı. Demir Köprü’ye gelince, köprünün tam ortasında durdu. Trenin üzerinde olan gözler şaşırdı. Göl dahi şaşırdı. Ne oluyordu? İşi bilenler, acaba Ata yine rahatsızlanmış mıydı, diye düşünmekten kendilerini alıkoyamadılar. Köprünün üzerinde duran trenin Atatürk tarafındaki vagon penceresi açıldı. Atatürk, pencereye çıkmıştı. Bir müddet gölü izleyen Atatürk, geri çekildi ve tren yeniden hareket etti. İşte bu duruşu, Demokrat Eğirdir gazetesi başyazarı Kılkırdoğlu Mustafa Kurtay, yıllar sonra 03 Mart 1988 tarihli gazetesinde açıklığa şöyle kavuşturuyor:

“Rahmetli başyazarlarımızdan  ‘ Eğirdir Felek-Abid Tarihi’yazarı Süleyman Sukuti Yiğitbaşı’dan,rahmetli Belediye Başkan Vekillerinden Hatip Hüseyin Uzun,rahmetli Halk Partisi Başkanlarından Ali Çelik’ten edindiğimiz bilgilerden öğrendiğimize göre merhum Atatürk’ümüz 06 Mart 1930 günü saat 10.00’da Eğirdir’den ayrılırken trenlerini Miskinler Yokuşu’nda durdurmuşlar,vagonlarının penceresinden ,rahmetli Milletvekilimiz Hafız İbrahim Demiralay’la birlikte dakikalarca müstesna bir yaratılış ve bir tabiat harikası olan gölümüzü, mavi gözleriyle temaşa buyurarak, ‘Ne muhteşem manzara!...’ diye duydukları hisleniş ve heyecanı dile getirmişlerdir.”

Anladığımız kadarıyla Atatürk’ün Eğirdir Gölü’ne hayran kaldığını görüyoruz. Böylece Atatürk’ün Eğirdir gölü için söylemiş olduğu yüceltici, “Ne muhteşem manzara!...” sözünün kaynağı böylece belgelenmiş olmaktadır. Kuşku yoktur ki burada rahmetli Kılkırdoğlu Mustafa Kurtay’ı saygıyla anmak en doğru hareket olur. Çünkü onun kalemi olmasaydı şimdi biz bunları bilmiyor olacaktık.

ÇOK GÜZEL UYUDUM

Yine Kılkırdoğlu Mustafa Kurtay’ın Demokrat Eğirdir gazetesinin 11 Mart 1986 tarihli sayısındaki kaleminden Atatürk’ün bir başka değerlendirmesine tanık oluyoruz. Atatürk gece geldiği Eğirdir’in sabahında kendilerine sorulan bir soruya iyi olduğunu ve çok rahat uyuduğunu belirterek yanıt veriyor.

 “Çok güzel uyudum, çok rahatım.” deyişlerinden bunu bir gün sonra belediye meclisinde anlatan Hafız İbrahim Demiralay rahmetlinin aktarışlarından öğreniyoruz. Atamız, saat 10.30’da istasyonumuzdan uğurlanmışlardır.”

DEDİKODULAR

Atatürk’ün Eğirdir’e gelişinde zaman içinde anlamsız polemiklerin ortaya atıldığını görüyoruz. Atatürk’ün neden Eğirdir merkezine inmediği çeşitli biçimlerde değerlendirmelere neden olmuş. Güya Atatürk, Eğirdir’i beğenmemiş!.. Eğirdir ‘e kendisine bir suikast düzenleneceği haberini aldığı için inmemiş!.. Daha da kötüsü 12 Ekim 1920 yılında, Demirci Mehmet Efe’nin Eğirdir’de Kurtuluş’a ihanet edenleri astığı kişilerin aileleri tarafından Atatürk’ün öldürüleceği iddiası!..  Asılan üç kişinin geniş bilgisini Recep Bozkurt’un “Ulusal Kurtuluş Savaşında Eğirdir” adlı kitabının 101. sayfasında bulmak mümkün.

“Demirci Mehmet Efe ve Mahmut Efe, buralardaki isyanı söndürmeye memur edildi.12 Ekim 1920 günü Eğirdir’e gelen Demirci Mehmet Efe, buraya varır varmaz isyanla ilişkileri olduğu söylenen 20 kişiyi tutukladı. Bunlardan Hacı İsmail Ağa, Hacı Abdullah, Kuş Hoca ve Hafız Sabri Efendi hükümet önündeki ağaçlara asılarak idam edildiler.”

İşte, asılan bu kişilerin geride kalanları Atatürk’ün Eğirdir’e gelişini bir fırsat bilip ona bir suikast düzenlemesi içinde oldukları gibi asılsız ve anlamsız dedikoduların çıkması Eğirdirlilerin kafasını karıştırdı. Halen bu savı ileri sürenlerin var olması gerçekten düşündürücü bir cehalet örneği.

Şurası iyi bilinmelidir ki 1930 yılında Eğirdir çok küçük bir yerleşim alanına sahiptir. Doğru dürüst yolu olmayan, idare ve gaz lambasıyla aydınlanan, oteli bile olmayan kendi çapında küçük ama gölden dolayı şirin bir yerdir. Atatürk böyle bir yere, merkeze inip de ne yapsın? Zaten gecenin 2.30’unda istasyona gelmiş ve rahatsız. Kendi vagonunda her türlü rahatlık var.

Suikast sansasyonuna gelince.

Atatürk’ün Eğirdir’e gelişi bir rahatsızlığın sonucunda son anda karar verilen beklenmedik bir ziyarettir. Bu karar da Sütlaç istasyonunda gece yarısına yakın bir zamanda alınan bir karardır. Bu kararın dışa sızması mümkün değildir. Sızsa bile, haberleşmenin çok kıt olduğu o zamanlarda, suikast hareketinin örgütlenmesi mümkün dışı, mantık dışıdır. Ayrıca Atatürk’ün gideceği her yerde geniş güvenlik tedbirleri alınır. 0 tarihte, Eğirdir’de1926 yılında kurulmuş Dağ Okulu ve Eğitim Merkezi vardır, jandarma karakolu vardır. Onlar zaten gerekli tedbirleri almışlardır. Gerçekte de suikastçılar, Eğirdir gibi küçük bir yerde, kaçacak, saklanacak yeri olmayan, kısaca suikast koşullarının olmadığı bir mekanda deli midirler ki suikast düzenlesinler!.. Anlaşılacağı gibi Ata ile ilgili olumsuz sözlerin hepsi safsatadan ibarettir. Ancak bunun, Atatürk’e son zamanlarda yapılan anlamsız ve Atatürk’ü korkak göstererek gözden düşürücü hamlelerin bir sonucu olabileceği unutulmamalıdır.

KUTLAMALAR NE ZAMAN BAŞLADI

“06 Mart kutlamaları ne zaman ve nasıl başladı?” sorusuna şimdiye değin hiç yanıt aranmamıştır. Bu yazının ana amacı aynı zamanda bu soruya karşılık bulmak içindir.

Uzun yıllar Isparta dışında çalışan ve emekli olduktan sonra memleketi Isparta’ya gelen Süreyya Oral adlı şahıs, gazete ve basın hayatına Isparta’da devam etmiştir. Bu kişi Atatürk’ün Isparta’ya geldiğini biliyor. Böyle bir olayın Isparta için gurur verici bir durum olduğu bilincinden yola çıkarak bunu kamu ile Ispartalı ile paylaşmak istemiştir. İnceleme sonunda Atatürk’ün 06 Mart 1930 tarihinde Isparta’ya şeref verdiklerini saptıyor. İncelemelerini 1976 yılında zamanın valisi Sabahattin Çakmakoğlun’a anlatıyor. Sonuçta Atatürk’ün Isparta’ya geliş tarihinin kesinleşmesi ve o günün kutlanması için cumhurbaşkanlığına bir resmi yazı yazılmasına karar veriliyor. Isparta Valiliği’nin yazısı ve cumhurbaşkanlığından gelen yazı 04 Mart 1986 tarihli 6430 sayılı Demokrat Eğirdir gazetesinde yayımlandı. Her iki yazıya da aşağıda yer verilmiştir.

 

            TC

  ISPARTA İLİ                                                                           

  ÖZEL BÜRO:4                                                                             14.01.1976

                                            Cumhurbaşkanlığı

                                        Genel      Sekreterliğine

                                                                           ANKARA

   Büyük kurtarıcımız Atatürk’ün Isparta’ya gelişleri tarihinde bir kutlama töreninin yapılması düşünülmektedir.

   Yapılan incelemede geliş tarihleri kesin tespit edilemediği için mümkün ise, gezi tarihlerinin yer aldığını sandığımız kayıtlardan yararlanılarak bilgi verilmesine emirlerinizi arz ederiz.

 

                                                                                                      Sabahattin Çakmakoğlu

                                                                                                          Isparta        Valisi

 

 

  

 

Türkiye Cumhurbaşkanlığı

       Genel Sekreterliği

            ANKARA                                                                                  02 Şubat 1976

 

 

    Sayı  :  3/770

    Konu:  Atatürk’ün Isparta’yı Ziyareti H.

                                                     

 

                                                    Isparta   Valiliğine

 

    İlgi: 14 Ocak 1976 gün ve 4 sayılı yazınız.

          

          Cumhurbaşkanlığı arşivindeki kayıtlara göre;

           Atatürk’ün Isparta ilini ziyaret tarihi, 06 Mart 1930’dur.

           Bu konuya ilişkin belgelerde mevcut bilgiler, büyük önderin Antalya’ya giderlerken 06 Mart 1930 günü saat 11.30’da Isparta’ya uğradıklarını ve öğle yemeğini yedikten sonra saat 13.30’da ayrıldıklarını göstermektedir.

            Bilgilerinizi rica ederim.                                                           Fuat Bayramoğlu

                                                                                                      Genel Sekreter-Büyükelçi

 

Yazışma prosedürü bu. Eğirdir de ise kutlama tarihi tam olarak tespit edilemedi bir müddet. Evet, Atatürk Eğirdir’e gelmişti ama hangi tarihte? Önceleri Eğirdir’e geliş tarihi 05 Mart 1930 olarak değerlendirildi ve kutlamalar bu tarihte yapıldı. Eğirdir’de ilk kutlayış 05 Mart 1978’dir. Daha sonra gerçek tarih olan 06 Mart 1930 olarak kutlanmaya başlandı.

Sayın Eğirdirliler büyük insan, yurdumuzun kurucusu ve milletimize kimlik kazandırıcı, eşsiz devlet adamı Mustafa Kemal Atatürk’ün Eğirdir’e geliş macerası böyle.

CANADA’NIN   SONU

Yazımızı kapatmadan önce Canada’nın ne olduğu sorusuna da yanıt bulmak gerekli. Bilindiği gibi Canada’nın beratı1930’da Eğirdir Belediye Başkanı Süleyman Sukuti Yiğitbaşı ve Başkan Vekili Hatip Hüseyin Uzun tarafından, Beyaz Tren’de Atatürk’e armağan edilmişti. Canada’nın akibeti hakkındaki bilgileri 05 Mart 1988 tarihli Demokrat Eğirdir gazetesinde görmekteyiz. İmza yine Kılkırdoğlu Mustafa Kurtay’a ait. Bu yazıda Eğirdir’den Anıtkabir’e Eğirdir toprağının götürülüşünü; Canada’yı alan Raşit Bey’in doktor olan oğlunun adayı sanatoryum yapacağını ve sonunda Eğirdir belediyesinin istimlak ettiğine tanık olacağız. (Ancak doktor beyin erken ölümü böyle bir durumu ortadan kaldırdı.)  Şöyle anlatıyor Kurtay Bey:

“Meclis kararı ile Canada, Başkanvekili Hatip Hüseyin Uzun tarafından Atatürk’e sunulmuştur. Atatürk öldükten sonra Canada, Atatürk’ün kız kardeşi Makbule Hanım’a geçmiştir. Makbule Hanım’ın kocası Ali Rıza Bey, Canada’yı görmek için Eğirdir’e gelmiştir.

Ali Rıza Bey’le Canada’ya kayıkla birlikte gittik, gezdik, dolaştık. Adayı beğendiler, sevinç ve heyecanlarını belirttiler. Bu hava içinde Eğirdir’den ayrıldılar.

Rahmetli Makbule Atadan, Canada’yı Kayserili Raşit Bey’e sattılar.

1953 yılında Ata’nın naaşı Etnoğrafya Müzesi’nden Anıtkabir’e taşınacak. Bunun için bütün vilayet ve kazalardan beş kilo toprak istendi 10 Kasım töreni için. Tarihi kalemizin bağrından Zabıta Amiri Ziya Akın’ın kontrolü altında alınan toprağı10 Kasımdan iki gün önce görevli memura teslim ettim.

Belediye meclis üyeleri Canada’yı tekrar alalım dediler. Gittim. Ankara Ulus Meydanı karşısında bulunan pastanede Raşit Bey’i buldum. Bana,” Kusura bakma!. Doktor oğlum sattırmaz!. Orayı sanatoryum yapmak istiyor.” dedi. Ne acıdır ki oğlu bir trafik kazasında öldü.

Ada daha sonra Eğirdirli Alaloğlu ve Altay ailelerine satılıyor.1980 yılında Eğirdir belediyesi tarafından istimlak edilmiştir.”

KAPANIŞ

Yazımız burada son bulmuştur. Her zaman söylediğim gibi bilgilerde bir eksiklik veya yanlışlık varsa şahsım en kısa zamanda uyarılırsa son derece memnun olurum. Kimse kusursuz değildir. Elimizde olanla yetinirken geçmişe ait belgelerin olmayışı biz araştırıcıları çok zor durumda bırakmaktadır. İnanın iğne ucu kadar da olsa bir bilgi kırıntısından tüme gitmeye çalışıyoruz. Bu yüzden eksiğim varsa şimdiden özür dilerim ama olumlu her eleştiriye de açık olduğumu bildiririm. İlhan ŞİMŞEK- 06 Şubat 2009

       Not:

  1. Eğirdir Elmacılığının Tarihçesi-İlhan Şimşek. Demokrat Eğirdir- 31 Ekim 2008. Mavi Boncuk dergisi-Ocak 20
  2. Atatürk’ün Kızı Eğirdir’de-İlhan Şimşek. Demokrat Eğirdir- 19 Aralık 2008
  3. İbn-i Batuta Seyahatnamesi
  4. Tarih Öğretmeni ve Atatürkçü Düşünce Derneği Başkanı Mahmut Özyürek’in verdiği not
  5. Ulusal Kurtuluş Savaşında Eğirdir-Recep Bozkurt

 

   Not-1 Bu çalışma Demokrat Eğirdir gazetesinin 13-17-20 Şubat 2009 tarihlerinde yazı serisi halinde yayımlandı.

  Not-2 Cumhuriyet Gazetesinde Çıkan Bir Haber- 01 Haziran 1930

“Büyük Gazimiz bugün 18.46’da Denizli’yi teşrif buyurdular. Binlerce halkın alkışları arasında trenden inerek halk ile temas etmişledir.15 dakika istirahatten sonra seyahatlerine devam etmişledir.

Gazi Hazretleri bugün saat 15.00’te binlerce halkın coşkun tezahüratı içinde Aydın’a muvasalat ederek on dakika tevakkuftan sonra mütemadiyen artan halkın tufanı arasında hareket buyurdular. Müşarünileyh Hazretlerini Vali Hüsnü Bey, vilayet hududu Reşadiye istasyonlarından istikbal eyledi. İstasyonda mektepli bir efendi kendilerine bir buket takdim etmiştir.

Gazi Hazretleri belediye, Halk Fırkası erkanının ellerini sıkmak suretiyle iltifatta bulunmuşlardır.

Gazi Hazretleri Isparta’da 15 dakika kalarak 13.45’te Antalya’ya hareket etmişlerdir. Burdur’a uğramadıkları haber alınmıştır. Vali Faiz Bey, vilayet hududunda müşarünileyh Hazretlerinin teşriflerine muntazır bulunuyor.

(Bu haber ISPARTA- DAVRAS, Jandarma Asayiş Vakfı Destekleme Derneği Dergisi,Yıl:1, Sayı:1, Sahife :6’dan alınmıştır.)

 

    


Asset 2